ANILAR-II: HER ŞEY HER YERDE AYNI ANDA


Çocukluğumu hatırlamaya çalışmak, dışarısının buz gibi olduğu bir araba yolculuğu yaparken buğulanmış camları elimizle silerek dışarıdaki nesneleri seçmeye çalışmak gibi. Hem yeteri kadar anlaşılamıyor, hem de en azından nerede olduğunuzu anlayabiliyorsunuz.
Puslu camların ardından görebildiğim en net görüntü, çizgi diziler. Karakterimin ilk temelini atmamı sağlayan, değişmez ve bükülmez düsturları ile insanlığın yardımcısı, öğreticisi, hizmetkarı olan o gururlu süper kahramanlar. Kanal dediğimiz kavramın YouTube imparatorluğunun eline düşmesinden çok daha önce, Fox'un çocuklara özel olarak kablolu yayında hizmet verdiği Fox Kids adlı kanalda, yayınlarının henüz saatli olduğu devirlerde geçen bir 8-6 mesai ile adaletin, doğruluğun, dürüstlüğün, erdemin, ideallerin, paylaşmanın, iyiliğin ne olduğunu öğrenmeye başladığımda henüz 5 yaşındaydım. Ama o bile benim için çok geçti. 70 küsür yıldır kaosun, Anadolu irfanı cübbesinin altındaki kurnazlığın, vicdanı ağır bir kış yorganı altında uykuya dalan bir toplumun içerisinde iyilik kavramı soğukta donmakta olan bir dağcının uykusu gibi beni tatlı kolları arasına alarak yavaş yavaş tüketmeye başlamıştı. Gazetelerde gördüğüm örnekler gibi ben de sevdiğim kanalın mesai saatleri içerisinde bir yayın akışını çıkarmış, sevdiğim ve sevmediğim şeylerin ne olduğunu daha o yaşlarda ayırt edebilmeye başlamış ve kahramanlarımın ne gibi sorunlarla savaştığını, bunlardan nasıl dersler çıkarmam gerektiğini, hayatla nasıl mücadele edileceğini, iyiliğin kötülüğe karşı nasıl galip gelmesinin zorunlu olduğu gibi modern peri masallarını bir okul sırasında oturur gibi disiplinle takip ediyor, çalışkan bir öğrenci gibi dersini odaklanmış bir şekilde dinliyor, dersimi alıyor ve yarın tekrar yayının açılması ile okula gitmeyi bekliyordum. Elbette gerçek hayatın bu sıcak hayallerden çok uzak olduğunu fark etmem, idealler dünyasını ardımda bırakarak acı gerçeklerle yüzleşmem ne yazık ki çok vakit alacak, yaşam saati ile sakallarımdaki beyazlara rast gelecekti.


Peter Parker'ın okurken çalışmak zorunda kalması, kirasını ödeyememesi, kız arkadaşı ile ayrılması, işten kovulması gerçekti. Ama Spider-Man hayaldi. Bruce Wayne'in gözlerinin önünde ailesinin bir cinayete kurban gitmesi, bunun travmasını otuzlu yaşlarda hala yaşıyor olması gerçekti. Ama Batman hayaldi. Belki de bu durum yazarların, gerçek hayattaki sorunlardan kaçma alegorisi olarak yaptığı bilinçli bir tercihiydi. Ama gerçek netti; bize bir şeyler öğretmişlerdi.


Çocukluk kavramı en çok da oyunla bağdaştırılır ya hani, oyun ve oyuncak konusunda zengin hatta varlıklı bir çocuk yaşadığımı itiraf etmeliyim. Döneminde çıkan en popüler ve değerli, hatta birinin adı direkt olarak ''aksiyon'' olan aksiyon figürleri, kendime ait odamın tabanındaki grand-prix temalı halıflexte yarıştırabileceğim ama yarıştırmak yerine her zaman nizami kullanıp park ettiğim die-cast arabalar, dünyada ilklerden biri olduğu için adı jenerik marka haline gelmiş Atari firması ile alakası olmayan, kasetini üfleyerek yerleştirdiğimiz NES (Nintendo Entertainment System) oyun konsolları, jantında kedi gözü ve boncuklar, gidonunun iki yanında iki vitesi ve ortasında kırmızı 8 tonlu değiştirilebilir bir kornası olan olan dağ bisikletleri, babam iş seyahatinde olduğu için şoförü ile gidip almak zorunda kaldığım uzaktan kumandalı model arabalar, sticker booklar, Happy Meal oyuncaklar... Bu sonu gelmeyen oyun-oyuncak arşivini paylaşabileceğim, her biri ayrı alanlara ilgi duyan sınırlı sayıda arkadaşlar yüzünden bazı oyunlarıma annemin oyun arkadaşı olarak seçilmesi kaçınılmazdı. Her çocuğun neden ayrı alanlara ilgi duyduğuna anlam veremezdim çünkü hepsi aynı anda tercih edilebilir, düzgün bir programlama ile tüm ilgi alanlarına eşit vakit ayrılabilirdi. Bu da gelecekti karakterimi doğru yönlendirmeme sebep olacak bir tercihti. Aynı anda hem pro bir geek, hem de arabacı adam olabilirdim. Sanırım bu yüzdendir ki o pahalı aksiyon figürleri oynamayı bitirdiğim bir akşam, kapıda duran balina kasa 300SEL Mercedes'i kaçırdığımda henüz ayakları pedala dahi yetişmeyen 8 yaşında bir çocuktum.


O zamanki çocuk dimağım ile fark etmediğim ama bilinçaltında adım adım oluşan aynı anda her şey olabileceğim kanısı, aynı anda her şey ve birçok şey olmayı hayatında düstur edinmiş bir babayla da yaşamanın verdiği bir düzenle birleşerek işledi bedenime, karakterime. Bir şey olmak, bir taraf tutmak, bir zümreye ait olmak zorunda değildik. Biz insan olarak her şeye ve her yere aittik. Dünya bunların hepsine temas etmemizin mümkün olduğu kadar geniş bir seçenekler havuzuydu. Bu yüzden hala anlamam, insan neden kendisini bu kadar tekilleştirerek sınırlandırır. Tek bir siyasi görüşe sahip olmak, tek bir milletin üstünlüğüne inanmak, tek bir meslek sahibi olmak, tek bir alanda zevklerimizin olması, sadece entelektüel olmak, sadece tek bir sporu sevmek zorunda değildik.

Her insan, bir çeşitlemeler bütünüdür. Ve bu çeşitlemelerde sonsuz seçenekler, sonsuz ihtimaller vardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder