Sonsuz evrenlerde, koca bir benler ordusuna sahibim.
Çok fazla seçeneğim, çok fazla ihtimalim oldu. Çok fazla dönüm noktası ve çok fazla kırılma yaşadım. Ve galiba ben, aralarındaki birçok olağanüstü ihtimali ıskalamış biri olarak dokunuyorum bu klavyeye. Çünkü çok fazla pişmanlık biriktirdim ceplerime ve çok az şükre sahibim onlara nazaran.
Şu an başka bir hayatta milli bir yüzücüyüm. Bir diğerinde bir ressam. Bir başkasında esnaf. Diğerinde bir şarkıcı. Bir akademisyen. Din adamı. Bekar bir adam. Dul bir adam. Reklamcı var bir yerlerde bir tane. Uzay boşluğunun uzak bir noktasında bir başkasıyla evliyim, çocuğum var. Issız bir yerlerde, hapisteyim. Yakınlarda bir evrende ise etleri çoktan toprağa karışmış bir cesedim.
Daha çok küçükken, eğer babamın istediği gibi bir erkek çocuk olmaya karar verseydim; ateş gibi, fırlama, tuttuğunu koparan, çok canlar yakmış bir delikanlıya dönüşebilirdim. Sabahtan akşama kadar piyasada iş kovalayan, günde yüzler kazanan, akşamında evinde olmak yerine yine iş ortakları ile eğlencelere katılan, kadınları eğlence hayatının aksesuarları olarak gören, evini uyku için kullanan, şehirleri kendisine mahalle yapmış, ele avuca sığmayan ve her gün aynı para kazanma ve eğlence hayatı döngüsünü tekrarlamaktan haz alan hızlı bir yaşam sürebilirdim. Ama bu ben değildim. O, bir başkası. Ben daha o yaşta seçmiştim sakin yaşamayı, evin içindeki huzurun sıcaklığını, aşkı. Hala nadiren de olsa o hayattaki benden mesaj alırım. Bana o hayatın ne kadar coşkulu, eğlenceli, tatlı olduğunu anlatır bir iki cümleyle. Ona iyi eğlenceler dileyip geçerim sadece. Hatta üzülürüm onun adına, sanırım yalnız ölecek diye.
İlkokulda gittiğim yüzme kursunu hatırlıyorum. Yüzme hocam ülke çapında ödülleri olan bir yüzücüydü ve biraz yaşı ilerlediği için ne yazık ki daha fazlasını yapamadan antrenörlüğe geçmişti. Yeni yetenekler keşfetmek gibi bir planı yoktu belki ama yetenek kapısına geldiği zaman, değerlendirmekten kaçmadı. Yüzmedeki hızımı ve yeteneğimi fark ettiği anda aileme yüzme için lisans çıkarma konusunda kapımıza kadar gelerek bir teklifte bulunmuş ve ne yazık ki uzun bir tartışma dahi olmadan ailem teklifi reddetmişti. Çünkü tufan gibi fırtınalar estirmemi isteyen ailem, ne yazık ki beni dizlerinin dibinden ayırmak istememiş, şehirler ve ülkeler arası turnuvalara katılmama hiç sıcak bakmamış, katı ve net bir biçimde bunun ihtimal dahiline bile almamışlardı. O hayattaki benle çok görüşmüyoruz ne yazık ki ancak başarılarını duyuyorum ve doğrusunu söylemek gerekirse en imrendiğim benlerden biridir. Bedenine kutsal bir mabedi gibi saygıyla bakan, sanki bir fatihmişçesine her zaman gururla yürüyen, gözlerinden alevler çıkan bir adamdır. Sanırım biz diğerleriyle pek muhatap olmak istemeyecek kadar da kendini beğenmiş.
Lisede, öğretmen ders anlatırken en arka sırada oturup önündeki kareli deftere karalamalar yapan bir çocuktum. Her hayta öğrenciden farklı olarak benim karalamalarım gittikçe gelişiyordu. Bir noktada resim öğretmenim de bunu fark etmiş olacak ki bana Dali, Picasso gibi yeni çağ resim üstatlarından bahsetmeye başladı. Çizimlerime öneriler getiriyor, düzeltmeler veriyordu. Bir noktada güzel sanatlar fakültesini konuşmaya başlar olmuştuk. Zehir girmişti bir kere kanıma. Artık güzel sanatlar istiyordum. Resim, grafik tasarım, iç mimari, endüstriyel tasarım... Ne olursa. Ancak olmadı. Araya Urfalı bir blok girerek topu potadan aldı. Yine ailemin sanata yönelimimi istememesi sonucu bir gün resim öğretmenim babamı okula çağırdığında babam ona hala utandığım şu cümleyi dile getirmişti: ''Resim okusun da sizin gibi öğretmen mi olsun?'' Sanırım bu kibrini cezalandırmak için zaman beni farklı bir branşta da olsa öğretmen yaptı. Elbette güzel sanatlar fakültesi okusam gideceğim yol oldukça belirsiz. Bu nedendendir ki o paralel evrenin çıkardığı bir ben değil, onlarca farklı ben var tanıdığımız. Birisi kibirli, ünlü bir ressam, diğeri adı sanı duyulmamış bir tasarımcı, bir tanesi ne yazık ki işsizlikten evsiz kalmış ve kolilerin içinde uyuyup 16 haftadır banyo yüzü görememiş bir evsiz, bir tanesi sanatın yurt dışında önemli bir değer olduğunun farkındalığını erken yaşadığı için İtalya'ya taşınmış bir heykeltraş, diğeri sessiz ve sakin bir resim öğretmeni. En çok resim öğretmeni olanla anlaşırız. Sohbetlerimiz genelde ders saatlerinin çokluğuna, yöneticilerin mobbing'ine, atamaya gelir.
Bir tanesi var ki, hepimiz hayretle bakarız. Çünkü aşağı yukarı hepimiz aynı yollardan geçmiş olsak da o seçimlerden bağımsız olarak gelişen, şartların olumlu yönlendirmesi sonucunda ilerlemiştir. Lisenin başında başlayan sevgilisi ile üniversitenin bitiminde evlenmiş ve hatta çocuk dahi sahip olmuş, küçük bir dükkan işleten ve hiçbirimizi umursamayan biri. Enine çizgili polo tişörtü, saçlarının neredeyse tamamı dökük olmasına rağmen yanlardan çıkan birkaç isyancıyı özellikle uzatan bu arkadaşımız hayatından öylesine memnun ki; aynı kızı bizzat kendisi beğenmeyerek terk eden, çift küpeli ve deri ceketli diğer versiyonumuz aralarındaki yüzde yüz kontrasttan dolayı birbirlerini küçük görür, birbirlerinin zekalarına hakaret eder, hatta birbirlerinden ölesiye nefret ederler. Aynı kız tarafından aldatılma sonucunda aşk cinayeti işleyense pek konuşmaz, yalnızca ortamda görünür gider zaten. Bir de aldatılma sonucu intihar eden var ne yazık ki, seneyi devriyesinde iki kadeh parlatırız anısına. O kızla evlenip boşandıktan sonra çocuğuna kendi bakmak zorunda kalan babamız pek katılamaz bize çocuğun uyku saatlerinden dolayı.
Yine sırf o kızla aynı şehirde olabilmek için üniversite tercihlerinde ilahiyat yazan benle ne zaman iletişime geçmeye çalışsak dualarla bizi savuşturmaya çalışır. Bizim cin gibi 5.boyuttan varlıklar olduğumuza inandığı gibi bir izlenim alıyorum. Hala sağlıklı bir iletişim kurabilmiş değiliz kendisi ile. Belki bir gün.
Baskın tonu ile kendini fark ettiren sesini doğru kullanmayı öğrenmiş olan birimiz sosyal medyada 3.5M takipçiye sahip olarak ortalamanın üzerinde performans sergileyen bir ses sanatçısı. Zaman zaman eşlik etmeye çalışsam da sesine, ne yazık ki ben o denli geliştiremedim kendimi. Ama böyle bir versiyonun olduğunu bilmek insanı gururlandırıyor en nihayetinde.
Bu kadar sonsuz bir kalabalığı barındıracak uzaydan başka ne yazık ki tek bir yer vardı. Ve ben tüm buluşmalarımızı ne yazık ki orada gerçekleştirmek zorunda kaldım. Bu toplantıları organize etmek belki benim için zor olabilir ancak sonsuz odaya sahip zihnimden başka tanıdığım bir otel yoktu. Üstelik, zaman zaman hepsiyle sohbet etmeyi, yaşamış oldukları hayatlardan edindiği farklı deneyimlerden faydalanmayı da severim.
Her ne kadar hepimiz mükemmel düzeyde anlaşamasak da, çok farklı hayatlara sahip olduğumuzun ve artık asla aynı kişi olmadığımızın farkına varsak da ortak tek ama tek bir noktamız var. Hepimiz, bu farklı şartlara nasıl ayak uydurabildiğimiz ile övünür, birbirimizle içten içe gurur duyarız. Çünkü biz hayatta kalanlarız.
Hayat sadece yaptığımız seçimlerden ibaret değil, sizin için yapılan seçimlerden de ibaret. Ve bu sizin için yapılan seçimler, bir çok faktöre dayanır. Doğduğunuz yer, doğduğunuz aile, doğduğunuz din, ekonomik şartlar ve sosyo-kültürel şartlar gibi. Yalnızca ailenizin sizin için yaptığı seçimler değil, coğrafyanızın da sizin için yaptığı seçimler vardır. Ve bu seçimler ne yazık ki doğduğunuzda sizin için yolun başlangıcını belirlemiştir. Başladığınız nokta o başlangıç çizgisinin beş adım ilerisi de olabilir, bir kilometre gerisi de.Elbette istisnalar vardır ve bu istisnalar büyük çaba ve azimler sonucu ortaya çıkar. Bense bu sonsuz ihtimaller denizinde çok dalgalı bir seçenkeler ve şartlar doğrultusunda hareket etmek zorunda kaldım. Kimi zaman sorumluluktan kimi zaman zorunluluktan kimi zamansa tercihen.
Ve buradayım. Birçok şey olmuş olarak ve hiçbir şey olamamış bir insan olarak buradayım. Hayattayım. Beni bu noktaya getiren her şeyi tekrar eder miyim diye sorduğumda kendimi, olduğum insandan memnun olmamamdan mütevellit asla tekrarlamazdım. Özellikle diğerlerini de tanıdıktan sonra. Kırılma noktalarının hepsini benliğimde taşıyorum. Bugün onlarla birlikte varım. Kimi insanın gözünde çok iyi bir yüzücü, kimi insanın yüzünde estetik kaygıları olan bir sanat sever, kimi insanın gözünde iyi bir eğitimci, kimisinin gözünde iyi bir yöneticiyim ama ben esasen ne olduğumu çok iyi biliyorum.
Ben korkanım. Yaşamaktan korkan. Savaşmaktan korkan.
Zaten akıllı kişi ne olduğunu bilendir. Kişi nelere muktedir olduğunu ve olmadığını biliyorsa ancak o vakit aklıselim denebilir. Hepsinden biraz biraz, hepsi yarım hepsi az. Hiçbirisi tam değil. Çok şey olmak genlerime işlenmişken ve yetiştirilirken de bu düsturda yetişmişken, ne yazık ki ben bunun bir meyvesini göremedim. Bir şey olmak lazımmış. Bir şey olup, en iyisi olmak lazımmış.
Büyük babamın da söylediği gibi, aynı anda 2 tavşan avlamaya çalışan ikisini de kaçırır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder